Trump'ın ateşkes planı ve Hamas'ın yanıtı
Hamas, 3 Ekim 2025'te ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze ateşkes planına koşullu olarak olumlu yanıt verdi. Hareketin açıklamasında; 'Gazze Şeridi'ndeki soykırımın sona erdirilmesi, esir takasının yapılması, yardımların derhal ulaştırılması, bölgenin işgalinin ve Filistin halkının buradan göç ettirilmesinin reddedilmesi' çağrılarının takdirle karşılandığı belirtildi. Açıklamada ayrıca Gazze yönetiminin 'Filistin ulusal mutabakatına dayalı, Arap ve İslam desteğine sahip Filistinli bağımsızlardan (teknokratlardan) oluşan bir kurula devredilmesine' onay verildiği kaydedildi.
Trump, Hamas'ın açıklamasını sosyal medya hesabından paylaştı; ABD Başkan Yardımcısı James David Vance da sürece destek mesajı verdi. Trump, süreçte rol oynayan devletlere teşekkür ederek İsrail'e yönelik, 'İsrail, rehineleri güvenli ve hızlı bir şekilde kurtarabilmemiz için Gazze'ye yönelik bombalamayı derhal durdurmalı' çağrısında bulundu.
Sonuç olarak 4 Ekim sabahı İsrail'in Gazze'deki saldırılarını askıya aldığı duyuruldu; ancak İsrail içindeki bazı çevrelerin bu gelişmeden memnun olmadığı, Trump'a yönelik eleştirilerin görüldüğü bildirildi.
Hamas neden müzakereye 'evet' dedi?
Hamas'ın müzakereye olumlu bakmasının altında birden fazla taktiksel ve insani gerekçe yatıyor. Birincisi, çatışma ve kıtlığın Gazze'de ulaştığı düzey dikkate alındığında ateşkes fırsatını kaçırmanın ciddi olumsuz sonuçlar doğuracağı gerçeği. Hamas, ateşkesi reddederse benzer bir fırsatın aylarca geri dönmeyebileceğini hesapladı.
İkincisi, ABD ile ilişkilerin tamamen kapanmasının Hamas için stratejik maliyeti yüksek olurdu. Genel algı ABD'nin İsrail yanlısı olduğu yönünde olsa da Trump döneminde sürecin daha şeffaf işleyebileceği ve bu bağlamda Gazze'deki çatışmanın hızla sona erdirilmesine öncelik verildiği yorumları yaygın.
Üçüncü etken, bölge ülkelerinin müzakereyi teşvik eden tutumuydu. Türkiye, Mısır, Katar ve Ürdün gibi aktörler Hamas'ın görüşmelerle akan kanı durduracağı değerlendirmesini olumlu karşıladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 4 Eylül'de yaptığı açıklamada Hamas'ın yanıtının memnuniyetle karşılandığı ve bunun bölgedeki kalıcı barış için bir fırsat penceresi açtığına dikkat çekildi.
Hamas'ın hesapları ve koşulları
Hamas açısından plan tamamen olumsuz değil. Hareket, esir takasını hem bir pazarlık aracı hem de kalıcı ateşkes için bir koşul olarak gördüğünü açıkça ortaya koydu. Hamas'ın tutarlı tavrı doğrultusunda, Gazze yönetiminin teknokratlardan oluşan bir kurula devredilmesi teklifine ilişkin daha önceki açıklamalarına paralel bir duruş sergilediği görülüyor.
Hamas açıklamasında, 'söz konusu anlaşmanın ayrıntılarını görüşmek üzere arabulucular vasıtasıyla derhal müzakerelere başlamaya hazır olduğu' vurgulandı. Hareket, görüşmelerin Filistin'in ulusal duruşuna ve ilgili uluslararası yasa ve kararlara dayanması gerektiğini belirtiyor; böylece konuların kapsamlı bir Filistin ulusal çerçevesi içinde ele alınmasının önemi öne çıkıyor.
Süreçteki riskler ve bölgesel aktörlerin rolü
Analizin kilit noktası şudur: Gazze'de ateşkes ivedilikle sağlansa dahi, sonrasında planda öngörülen diğer aşamaların pürüzsüz ilerlemesi garanti değil. Öncelik, İsrail'in yeniden saldırı başlatmasını engelleyecek mekanizmaların kurulmasıdır. Bu mekanizmalar ancak bölge devletlerinin kendi aralarındaki koordinasyon ve ABD ile yürütülecek temaslar sayesinde hayata geçirilebilir. Hamas'ın müzakereye açık olduğunu göstermesi bu temasların önünü açtı.
Diğer yandan Hamas'ın 7 Ekim ve sonrasında hedeflediği ana strateji, Gazze'yi ve Filistin davasını yeniden bölgeselleştirmekti. Bu hedef sadece askeri yöntemlerle sağlanamaz; dolayısıyla diplomatik manevralar ve uluslararası temaslar Hamas için öncelikli araçlar arasında yer aldı. Trump'ın 29 Eylül 2025'te açıkladığı plan ve Katar koordinasyonuyla yayılan ortak bölgesel metinler, aktörlerin plandaki müzakereye açık yönleri işaret etmeye teşvik ettiğini gösteriyor.
Sonuç olarak, Hamas'ın planı kabul etmesi, Gazze'deki insani durumu rahatlatma ve diplomasi zemini oluşturma açısından önemli bir adım. Ancak bu adımın kalıcı bir çözüme dönüşmesi, esir takası, teknokrat yönetim devri ve özellikle İsrail'in yeniden saldırı başlatmasını engelleyecek güvenlik mekanizmalarının gerçekçi ve denetlenebilir biçimde kurulmasına bağlıdır.
Doç. Dr. Serhan Afacan, Marmara Üniversitesi Orta Doğu ve İslam Ülkeleri Araştırmaları Enstitüsünde Öğretim Üyesi ve İRAM Başkanıdır.
Makalelerdeki fikirler yazara aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.