Ozon toparlanması iklim üzerindeki etkileri artırabilir
Avrupa ve ABD’den bilim insanlarının yürüttüğü yeni bir çalışma, stratosferdeki ozon toparlanmasının küresel ısınmaya etkisinin daha önceki tahminlerden önemli ölçüde yüksek olabileceğini ortaya koydu. Çalışma, ozon düzeylerindeki iyileşmenin 2015–2050 döneminde iklim üzerinde beklenenden daha güçlü bir ısınma etkisi yaratabileceğini gösteriyor.
Araştırmanın kapsamı ve temel bulgular
"Gelecekteki ozon değişikliklerinden kaynaklanan iklim zorlaması: Ölçütler ve yöntemlerin karşılaştırmalı analizi" başlıklı çalışmada, ozon değişikliklerinin güneş ışığını tutma ve geri yansıtma kapasitesi, stratosferin tepkisi, nemlilik, bulut örtüsü ve yüzey yansımaları bir arada değerlendirildi. Analizler, hızlı ozon toparlanmasının bulut örtüsünü azaltarak soğutma etkisini düşürdüğünü; buna ek olarak su buharı ve yüzey değişimlerinin ısınmayı desteklediğini saptadı.
Çalışmaya göre, 2050'ye kadar ozon gazı, karbondioksitten sonra küresel ısınmanın en büyük ikinci sorumlusu haline gelebilir. Araştırma, stratosferdeki ozon toparlanmasının yol açacağı ısınmanın IPCC tahminlerinin yaklaşık iki katı olabileceğini ve gelecekteki ozon miktarının iklim üzerindeki toplam etkilerinin IPCC tahminlerinden yaklaşık %40 daha yüksek çıkabileceğini raporluyor.
Tarihçe ve mevcut durum
Ozon tabakasındaki incelme, 1970’lerin sonlarında bilim insanlarının gündemine girdi. 1985'te Antarktika üzerinde ortaya çıkan ve her yıl 7 Eylül–13 Ekim tarihlerinde en ince durumuna gelen "ozon deliği" keşfi ardından harekete geçildi. Bu gelişme, 1987'de kabul edilen Montreal Protokolü ile kloroflorokarbon (CFC) kullanımının yasaklanmasına yol açtı. Türkiye, protokole 1991'de taraf oldu; protokol 1992'de yürürlüğe girdi. BM, 16 Eylül'ü 1995'ten bu yana "Uluslararası Ozon Tabakasının Korunması Günü" olarak anıyor ve bu yılki tema "Bilimden Küresel Eyleme" olarak belirlendi.
NASA verilerine göre ozon deliğinin büyüklüğü 1979'da ortalama 0,1 milyon km² iken, 1987'de 19,3 milyon km², 1992'de 22,3 milyon km² ve 2006'da 26,6 milyon km² olarak ölçüldü. 2022'de 23,2 milyon km², 2023'te 23,1 milyon km² ve 2024'te 19,6 milyon km² kaydedildi; 2024 değeri, 1992'den bu yana yedinci en düşük seviye olarak raporlandı.
Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO), 2024'te ortalama ozon miktarının 2003–2022 uzun dönem ortalamasına göre daha yüksek seyrettiğini, Antarktika yakınları ve 15 derece güney enlemi boyunca uzanan bölgeler dışında iyileşme eğilimi gözlendiğini belirtti. Çabaların sürmesi halinde ozon tabakasının 2066 yılına kadar tamamen iyileşebileceği öngörülüyor.
Prof. Dr. William J. Collins'in değerlendirmesi
Reading Üniversitesi Atmosferik Kimya ve Dünya Sistemi Modelleme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. William J. Collins, ozon incelmesinin 1960'lı yıllarda artan CFC emisyonlarıyla başladığını ve Antarktika'daki aşırı incelmenin "ozon deliği" terimini literatüre soktuğunu hatırlattı. Collins, Montreal Protokolü ve sonrasında atılan adımlarla ozon tabakasının iyileşmeye başladığını, ancak atmosferdeki mevcut CFC'lerin etkisinin tam iyileşmeyi geciktirdiğini belirtti.
Collins, protokolün sera gazı olan CFC'leri sınırlandırarak başarılı bir çevre politikası yürüttüğünü, ancak ozon toparlanmasının iklim üzerindeki net etkisinin beklenenin aksine ısınma yönünde olabileceğini şu sözlerle özetledi: "Ozon da bir sera gazı olduğundan atmosferde daha fazla ozon gazının olması daha fazla ısınma anlamına geliyor. Yani ozon tabakasının iyileşmesi iklimi daha da ısındıracak."
Collins, ekiplerinin kullandığı modeller sayesinde ozondaki değişimlerin bulutlar, su buharı ve sıcaklıklar üzerindeki etkilerinin de eklendiğini, bu daha bütüncül yaklaşımın stratosferdeki ozon toparlanmasından kaynaklanan ısınmanın IPCC’nin daha önce hesapladığının yaklaşık iki katı olduğunu gösterdiğini belirtti. Ayrıca, gelecekteki ozon miktarının iklim üzerindeki toplam etkilerinin IPCC tahmininden yaklaşık %40 daha yüksek olduğunu vurguladı.
Prof. Collins, 2015–2050 döneminde artan ozon gazının küresel ısınmaya yaklaşık 0,1°C katkıda bulunacağını söyledi ve ozon iyileşmesinin insan sağlığı açısından önemini vurgulayarak, hem iklim değişikliğini dengeleyici hem de ozon toparlanmasını sürdürecek politikalara ihtiyaç olduğunu ifade etti.