Doç. Dr. Hatice Mine Çakmak 2-8 Kasım Lösemili Çocuklar Haftası kapsamında bilgilendirdi
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı ve Çocuk Hematolojisi-Onkolojisi Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hatice Mine Çakmak, 2-8 Kasım "Lösemili Çocuklar Haftası" dolayısıyla lösemiye ilişkin kapsamlı açıklamalarda bulundu. Çakmak, kan ve kök hücre bağışının tedavi sürecindeki gerekliliğine dikkat çekti.
Lösemi tanımı ve çocuklardaki türler
Çakmak, lösemiyi kemik iliğinde bulunan kan yapıcı hücrelerin kontrolsüz çoğalmasıyla ortaya çıkan bir kan kanseri olarak tanımladı. Çocuklarda en sık görülen türün Akut lenfoblastik lösemi (ALL) olduğunu, bunun tüm çocukluk çağı lösemilerinin yaklaşık yüzde 75ini oluşturduğunu belirtti. Akut myeloid lösemi (AML) için oran yüzde 15–20 aralığında olup, Kronik myeloid lösemi (KML) ve nadir kronik formlar (örneğin Juvenil myelomonositik lösemi, JMML) daha az görülmektedir.
Belirtiler ve erken tanının önemi
Çocuklarda lösemi belirtilerinin çoğu zaman sinsi başladığını ve başka hastalıklarla karışabileceğini belirten Çakmak, ailelerin dikkat etmesi gereken bulguları şöyle sıraladı: nedeni açıklanamayan yorgunluk, solukluk, halsizlik; sık enfeksiyon, iyileşmeyen ateş; burun veya diş eti kanamaları, ciltte morluklar; kemik veya eklem ağrısı, topallama; karın şişliği (dalak-karaciğer büyümesi); boyun, koltuk altı, kasıkta bezeler; iştahsızlık, kilo kaybı, gece terlemeleri. Bu belirtiler birkaç haftadan uzun sürüyorsa anamnez, fizik muayene, tam kan sayımı ve diğer laboratuvar testleri ile ilk değerlendirme yapılması gerektiğini vurguladı.
Çakmak, erken teşhisin hastalığın santral sinir sistemi gibi diğer dokulara yayılmasını engelleyerek tedavi şansını artırdığını, aksine geç tanının organ tutulumu ve enfeksiyon riskini yükselterek tedavi şansını azalttığını belirtti.
Tedavideki gelişmeler
Son 20 yılda çocukluk çağı lösemi tedavisinde önemli ilerlemeler kaydedildiğini söyleyen Çakmak, hastaların genetik profillere ve risk düzeylerine göre kişiselleştirilmiş kemoterapi protokolleriyle tedavi edildiğini ve bunun hem başarıyı artırdığını hem de gereksiz ilaç yükünü azalttığını aktardı. Hedefe yönelik ilaçlardan imatinib ve dasatinib gibi tirozin kinaz inhibitörlerinin belirli genetik alt tiplerde önemli sonuçlar sağladığını ifade etti.
İmmünoterapi alanındaki yeniliklerin de altını çizen Çakmak, blinatumomab, inotuzumab ve CAR-T hücre tedavilerinin özellikle kemoterapiye dirençli vakalarda yüksek başarı oranları getirdiğini, kök hücre nakli protokollerinin daha güvenli hale geldiğini, nakil öncesi hazırlık ve destek tedavilerinde mortalitenin azaldığını belirtti. Ayrıca enfeksiyon kontrolü, destek tedavisi ve beslenme takibindeki gelişmelerin çocukların yaşam kalitesini artırdığını söyledi. Bu bütüncül yaklaşım sayesinde bugün çocukluk çağı lösemilerinde tam iyileşme oranının yüzde 95’in üstüne ulaştığını vurguladı.
Hastane olanakları
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Hematoloji ve Onkoloji biriminin imkanları hakkında bilgi veren Çakmak, kurumda 5 güne kadar yatarak kemoterapi verilebildiğini, ayrıca tüm ayaktan kemoterapi seçenekleri, kan transfüzyonu ve enfeksiyon tedavileri gibi destek tedavilerinin sağlandığını aktardı.
Yaygın yanlış inanışların düzeltilmesi
Çakmak toplumda sıkça görülen bazı yanlış inanışları da ele aldı: löseminin bulaşıcı olmadığı; vakaların büyük çoğunluğunun kalıtsal olmadığı ve genlerde tesadüfi değişiklikler ya da bazı çevresel etkiler sonucu gelişebildiği; modern tedaviler ve destek yaklaşımları sayesinde çocuklarda lösemi tedavisinin artık çok daha tolere edilebilir olduğu; kök hücre naklinin tek çare olmadığı ve hedefe yönelik ilaçlar ile immünoterapilerle bazı çocukların nakle gerek kalmadan iyileşebildiği bilgilerini paylaştı.
Kan ve kök hücre bağışı koşulları ve önemi
Çakmak, kan ve kök hücre bağışının lösemi tedavisinde hayati öneme sahip olduğunu belirterek kan bağışı için uygulanması gereken koşulları şöyle aktardı: 18–65 yaş aralığında, en az 50 kilogram ağırlığında ve genel sağlık durumu iyi olan herkes kan verebilir. Bağış yapacak kişinin son dönemde enfeksiyon geçirmemiş, antibiyotik kullanmamış, dövme veya piercing yaptırmamış olması gerektiğini; ayrıca Hepatit B, Hepatit C, HIV (AIDS) veya sifiliz (frengi) gibi bulaşıcı hastalıkların bulunmamasının zorunlu olduğunu söyledi. Erkeklerin yılda dört, kadınların ise üç kez kan verebileceğini ve bağışlar arasında en az iki ay bulunması gerektiğini ekledi.
Kemoterapi sırasında alyuvar ve trombosit değerlerinin düşebilmesi nedeniyle yapılan kan bağışlarının çocukların yaşamını sürdürmesi açısından büyük önem taşıdığını belirten Çakmak, Her bir kan bağışı, bir çocuğa yeniden hayat verme gücüne sahiptir.
Kök hücre bağışı konusunda da bilgi veren Çakmak, 18–50 yaş arası, sağlıklı ve kronik hastalığı bulunmayan herkesin kök hücre bağışçısı olabileceğini söyledi. Kök hücre bağışçı kaydının birkaç tüp kan örneği ile TÜRKÖK sistemine yapıldığını, kök hücrelerin hastanın kemik iliğinde bozulmuş kan yapımını yeniden başlatarak kalıcı iyileşme şansı sunduğunu belirtti: Her kök hücre bağışı, bir lösemi hastasına ikinci bir hayat armağan etme potansiyeline sahiptir.
Ailelere ve hastalara mesaj
Doç. Dr. Hatice Mine Çakmak, konuşmasını şu ifadeyle tamamladı: Çocukluk çağı lösemisi artık tedavi edilebilir bir hastalıktır; her yeni gün, bilim ve umutla daha fazla çocuğun sağlığına kavuştuğu bir başarı hikayesidir. Aileleri belirtiler konusunda dikkatli olmaya, erken başvuru yapmaya ve bağış konusunda duyarlı olmaya çağırdı.
DÜZCE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI ANABİLİM DALI VE ÇOCUK HEMATOLOJİSİ-ONKOLOJİSİ BİLİM DALI ÖĞRETİM ÜYESİ DOÇ. DR. HATİCE MİNE ÇAKMAK, 2-8 KASIM “LÖSEMİLİ ÇOCUKLAR HAFTASI” DOLAYISIYLA BİLGİLENDİRMEDE BULUNDU.