Avusturya Dışişleri Bakanı Meinl-Reisinger'den Medvedev açıklamalarına tepki
Avusturya Dışişleri Bakanı Beate Meinl-Reisinger, ülkesinin olası NATO'ya katılma girişimine ilişkin Rus yetkili Dmitriy Medvedev tarafından dile getirilen askeri risk iddialarını şiddetle reddetti.
Bakanın açıklamaları
Meinl-Reisinger, Kopenhag'da düzenlenen gayriresmi Avrupa Birliği Dışişleri Bakanları toplantısı öncesinde basına yaptığı değerlendirmede, "Rusya'nın iç işlerimize müdahale etmesini şiddetle reddediyorum. Güvenliğimiz ve özgürlüğümüz hakkında egemen ve özgürce karar verebilecek olanlar sadece Avusturyalılardır, başka hiç kimse değil." ifadelerini kullandı.
Bakan, Alaska'daki zirve sonrasındaki sürecin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in barış müzakerelerinde ciddi olmadığını gösterdiğini savunarak, ateşkes ve ciddi müzakereler için Moskova'ya baskı uygulanması gerektiğini de vurguladı.
Ayrıca Meinl-Reisinger, Gazze'de yaşananların Avusturya tarafından onaylanmadığını ancak Hamas'a da "ateşkesin sağlanması ve rehinelerin serbest bırakılması" için baskı yapılması gerektiğini belirtti.
Medvedev'in iddiaları ve bağlamı
Medvedev, 28 Ağustos'ta Rusya devlet televizyonu RT'ye yaptığı açıklamada, Avusturya'nın tarafsızlıktan vazgeçmesi ve NATO'ya üye olmaya çalışmasının "Rus Silahlı Kuvvetlerinin uzun vadeli operasyon planlarına Avusturya ordusunu dahil etme riskini önemli ölçüde arttıracağını" belirtmişti.
Medvedev, Avusturya'nın "militarist" politikalarının ülkenin barışı koruyan devlet imajına zarar verdiğini savunarak, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılımlarının ardından alınan misilleme önlemlerinden Avusturya'nın da muaf olmayacağını ifade etmişti.
Diplomatik yansımalar
Meinl-Reisinger'in açıklaması, Avusturya'nın egemenlik vurgusunu ve dış aktörlerin müdahalesine karşı net duruşunu ortaya koyuyor. Bakanın Moskova'ya müzakere ve ateşkes baskısı çağrısı ise bölgesel gerilimlerin diplomatik araçlarla çözülmesine yönelik bir tercih sinyali taşıyor.
Her iki tarafın açıklamaları, olası NATO tartışmalarının Avusturya-Rusya ilişkilerinde gerilim potansiyelini canlı tuttuğunu gösteriyor; bu durumun ilerleyen diplomatik süreçlerde nasıl yansıyacağı izlenecek bir unsur olarak öne çıkıyor.
