Apiterapi otoimmün hastalıklarda destekleyici tedavi olarak öne çıkıyor
HİKMET FARUK BAŞER - Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Farmakoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertuğrul Kaya, apiterapi uygulamalarının otoimmün hastalıkların tedavisinde destekleyici rol üstlendiğini, arı ürünlerinin immün sistemi dengeleyici etki yaptığını ve birçok hastalıkta tedaviye katkı sağladığını bildirdi.
Kongrede gündeme gelen apiterapi tanımı ve ürünler
Kaya, Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Sağlık Bakanlığı ve Uluslararası Sağlık Hizmetleri AŞ (USHAŞ) organizasyonuyla Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) işbirliğinde İstanbul'da düzenlenen 3. Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Kongresi'ne katıldığını belirterek, apiterapinin bal arısının ürünlerinin tıbbi amaçlı kullanımı olduğunu söyledi.
Bal, propolis ve polen gibi ürünlerin yaygın kullanıldığını; arı zehri ve arı sütü gibi ürünlerin daha nadir bilindiğini, ancak bunların da tıbbi amaçlarla değerlendirildiğini aktardı. Kaya, apiterapinin binlerce yıllık bir geçmişe sahip olduğunu ve balın hem gıda hem de sağlık amacıyla en yaygın kullanılan arı ürünü olduğunu vurguladı.
Uygulama alanları ve hasta yönelimi
Apiterapinin kullanım alanlarının genişlediğini ifade eden Kaya, özellikle otoimmün hastalıklar, nörodejeneratif hastalıklar ve immün sistemle ilişkili kanser türleri gibi modern tıbbın bazen beklentileri tam karşılayamadığı durumlarda hastaların bu yöntemlere yöneldiğini belirtti.
Kaya, geleneksel tıp polikliniklerine başvuruların hem hastaların kendi tercihleriyle hem de hekim yönlendirmesiyle gerçekleştiğini, bu polikliniklerde her hastanın bireysel olarak değerlendirildiğini ve apiterapinin modern tedavileri bozmadan destekleyici şekilde entegre edildiğini anlattı.
Otoimmün hastalıklarda apiterapinin rolü
Otoimmün hastalıkların yaklaşık 150 ayrı hastalıktan oluşan geniş bir grup oluşturduğunu belirten Kaya, bağışıklık sisteminin normalde kendi hücreleriyle uyum içinde olduğunu, ancak denge bozulduğunda kendi hücrelerine saldırının otoimmün tablonun temelini oluşturduğunu ifade etti. Örnek olarak Haşimato tiroidi, sedef hastalığı ve romatoid artrit verildi.
Modern tıbbın genellikle bağışıklık sistemini baskılamaya dayandığını söyleyen Kaya, apiterapi ile ilgili laboratuvar ve hayvan çalışmalarının arı ürünlerinin inflamasyonu tetikleyen bazı sitokinleri etkilediğini gösterdiğini, bu ürünlerin immün sistemi aşırı çalıştığında yatıştırıp, zayıf olduğunda güçlendiren dengeleyici (immün modülatör) etki sergilediğini belirtti. Ancak klinik çalışmaların henüz sınırlı olduğunu vurguladı.
Güvenlik, uygulama yöntemleri ve düzenlemeler
Kaya, arı zehri uygulamasının özel teknik gerektirdiğini, bilinen yöntemde arının doğrudan sokması yoluyla ya da arı zehrinin laboratuvar ortamında alınarak ilaç formunda uygulanabildiğini ve her iki yöntemde de bağışıklık sisteminde düzenleyici etkiler gözlendiğini anlattı.
Bu uygulamaların hastane koşullarında ve hekim kontrolünde yapılması gerektiğini vurgulayan Kaya, Sağlık Bakanlığı yönetmeliği sayesinde uygulamaların yalnızca hekimler tarafından, gerekli altyapı ve acil müdahale ekipmanları bulunan ortamlarda yapılabildiğini söyledi. Türkiye'de apiterapi de dahil olmak üzere toplam 15 farklı geleneksel tıp alanında uygulama yapıldığına dikkat çekti.
Ayrıca, apiterapi uygulayacak hekimlerin Sağlık Bakanlığı eğitimlerini tamamlayıp belge almasının zorunlu olduğunu, polikliniklerde gerekli donanımın sağlanarak uygulamaların güvenle yapılabildiğini belirterek sözlerini tamamladı.
Destekleyici hastalıklar
Kaya, arı ürünlerinin özellikle otoimmün hastalıklar, Tip 1 diyabet, Multipl Skleroz (MS), romatoid artrit ve çölyak gibi hastalıkların tedavisinde destekleyici etkiye sahip olduğunu ve apiterapinin immün sistemde yaptığı değişikliklerle bu hastalıkların seyrine olumlu katkı sağladığını ifade etti.