Giriş: İsrail fikri ve tarihsel çerçeve
İsrail’in kuruluşuna ilişkin yaygın anlatı, Theodor Herzl ve Dünya Siyonist Kongresi etrafında şekillense de, Filistin’de bir Yahudi devleti kurma fikrinin uluslararası siyasette nasıl somutlaştığını anlamak için daha geniş bir tarihsel zemine bakmak gerekir. Yaklaşık iki bin yıl boyunca kayda değer bir Yahudi nüfusu bulunmayan Filistin’in, Osmanlı yönetiminden çıkarak 1917’de Britanya işgaline uğraması sonrası bu fikrin siyasi olarak uygulanabildiği söylenebilir.
H2: Siyonizmin iki farklı köken iddiası
Siyonizmin kökenleri hakkında iki ana iddia öne çıkmaktadır. Birinci iddia, Siyonizmin seküler bir milliyetçi hareket olarak özellikle Orta ve Doğu Avrupa’daki Yahudiler arasında ortaya çıktığı ve ana aktörlerin Avrupalı Yahudiler olduğu yönündedir. Diğer iddia ise Siyonizmin erken dönem kökenlerinin radikal Protestan Hristiyan çevrelerinde, özellikle İngiliz Püritanlar ve daha sonra Amerikalı Evanjelikler arasında bulunduğunu iddia eder.
Theodor Herzl ve Dünya Siyonist Kongresi
Theodor Herzl, 1896 tarihli Der Judenstaat (Yahudi Devleti) adlı eserinde ortaya koyduğu düşünceler doğrultusunda 1897'de başlayıp sonraki yıllarda devam eden Dünya Siyonist Kongreleri aracılığıyla Yahudileri siyasal hedef etrafında örgütlemeye çalıştı. Herzl’in 1904’te vefatından sonra kongrelerin çalışmaları sonucu Britanya mandasındaki Filistin’de resmen bir "Yahudi devleti" olarak tanımlanan İsrail kuruldu. Bu süreç, Herzl’in ana akım anlatıda İsrail’in fikir babası olarak görülmesine yol açtı. Ayrıca, ilk Dünya Siyonist Kongresi’nden 50 yıl sonra İsrail’in kurulmuş olması bu anlatıyı güçlendirdi.
Öte yandan Herzl’in bazı tercihleri ve kongre tartışmaları, Filistin’in mutlak bir zorunluluk olmadığına işaret eder: Uganda ve Kıbrıs gibi alternatif yurt tartışmaları, Arjantin’in seçenek olarak değerlendirilmesi ve Herzl’in seküler yaşamı, Filistin ya da Kudüs’e döneneksel bir dinsel bağlılık bulunmadığını gösterir. Bu bulgular, Herzl merkezli anlatının eksik bıraktığı başka aktörlerin rolünü sorgulamaya açar.
H2: Siyonizmin kökeninde İngiliz Püritanlığı
Herzl’den daha önce, İngiltere’de Püritanlar arasında Yahudilerin Filistin’e dönmesinin dinsel bir gereklilik olarak görüldüğü örnekler vardır. İngiltere 1290’da Yahudileri sınır dışı etmiş olsa da, 17. yüzyılda Oliver Cromwell döneminde Yahudilerin tekrar İngiltere’ye kabulü gerçekleşti. 18. ve 19. yüzyıllarda da bazı İngiliz Protestanları, Yahudilerin Filistin’e geri dönmesini Hristiyan eskatolojisiyle ilişkilendirdiler.
Aynı dönemde İngiliz siyasetinin üst kademelerinde görev yapan Arthur James Balfour, David Lloyd George ve özellikle Winston Churchill gibi liderlerin Filistin’de bir Yahudi yurdu kurulmasını desteklemeleri, bu dinsel-politik görüşün İngiliz siyasetinde etkili olduğunu gösterir. Bu liderlerin hem reformcu Protestan Siyonizme ait anlayışlara yakın olmaları hem de Birinci Dünya Savaşı bağlamındaki Osmanlı karşıtlıkları, Filistin’in Britanya mandası altında Yahudilere tahsis edilmesinde etkili oldu.
Ze’ev Jabotinsky ve "Demir Duvar"
Revizyonist Siyonizmin ideoloğu Ze’ev Jabotinsky, "Demir Duvar" yazısında Filistin’de Siyonizmin başarısının korunması için güçlü bir silahlı dış gücün veya yerleşik askeri kudretin gerekliliğini vurgular. Jabotinsky’nin idealinde bu "demir duvar"u Yahudiler kendileri kurmalıdır; ancak tarihsel gelişmeler ve günümüzdeki uygulamalar, İsrail’in genişleme ve güvenlik stratejilerinde güçlü dış desteğin hayati olduğunu göstermektedir.
H2: Protestan Siyonizmin bayraktarlığı ABD'ye geçişi
İlk İngiliz yerleşimciler arasında yer alan Püritanların mirası, Hristiyan Siyonizmin erken dönem Amerika’daki kökleriyle örtüşür. John Mearsheimer ve Stephen Walt’un The Israel Lobby and U.S. Foreign Policy adlı çalışmasında, Hristiyan Siyonist düşüncenin Dwight Moody, C. I. Schofield ve William Blackstone gibi isimlerle yayıldığı belirtilir. Blackstone’un 1891’de Osmanlı yönetimindeki Filistin’in Yahudilere tahsis edilmesi için dönemin ABD Başkanı’na ilettiği dilekçe, Protestan Siyonist ağların Herzl’den önce uluslararası siyasette girişimlerde bulunduğuna işaret eder.
20. yüzyılın ortalarından itibaren Hristiyan Siyonizmin merkezi ve en güçlü savunucusu olarak ABD öne çıktı; bu, modern dönemde İsrail ile ABD arasındaki "özel ilişki"nin dinsel ve politik bağlamını anlamada önemli bir bileşendir.
H2: İsrail’in politikalarını kimler durdurabilir?
İsrail’in kuruluşundan beri izlediği işgal, ilhak ve genişleme politikalarında Yahudi Siyonist aktörlerin rolleri iyi bilinmesine karşın, İngiliz ve Amerikalı Protestan Siyonistlerin katkıları daha az bilinir. Bu dinî ve siyasal arka plan dikkate alındığında, İsrail’in insan hakları ihlallerine varan uygulamalarını durdurma çabalarında yalnızca Yahudi topluluklarının etkili olmayacağı; Hristiyan Siyonistlerin desteğini kesmenin de kritik olduğu ileri sürülmektedir.
ABD’nin İsrail’e sağladığı askerî, ekonomik ve siyasi destek, İsrail’in savaş ve işgal politikalarını sürdürmesinde merkezi bir rol oynamıştır. Bununla birlikte tarihsel örnekler, ABD yönetimlerinin gerektiğinde İsrail üzerinde baskı kurabildiğini göstermektedir; Rashid Khalidi’nin anımsattığı gibi, Ronald Reagan’ın 1982’de Menachem Begin’e Beyrut bombardımanını durdurma çağrısı gibi örnekler mevcuttur. Bu bağlamda bazı aktivistler, soykırım iddialarına yanıt olarak doğrudan ABD politikasını değiştirmeye odaklanmayı stratejik görüyorlar.
H2: OPEC üyesi Arap ülkelerinin tutum değişikliği
ABD’nin İsrail’e verdiği desteğe karşılık geçmişte petrol zengini Arap ülkelerinin sergilediği yaptırım gücü de önemli bir denge unsuru oldu. 1973 petrol ambargosu gibi adımlar, dönemin dengelerini sarsmıştı. Ancak günümüzde Arap devletlerinin önceki dönemlerdeki dayanışma ve mücadele iradesinin nispeten zayıfladığı gözlemlenmektedir; bu da Filistin lehine etkin uluslararası baskı oluşturma kapasitesini sınırlayan bir faktör olarak değerlendirilebilir.
Sonuç
İsrail’in kuruluşunun kökenini tek bir aktöre veya olaya indirgemek yanıltıcıdır. Theodor Herzl ve Dünya Siyonist Kongresi bu sürecin merkezi kurumlarından biri olmakla birlikte, İngiliz ve Amerikalı Protestan Siyonistlerin dini-motivasyonlu politikalarının ve Batılı hükümetlerin desteğinin de sürecin siyasal gerçekliğini şekillendirmede belirleyici olduğu görülüyor. Bu tarihsel perspektif, günümüz politikalarının çözüm yollarını tartışırken hem Yahudi Siyonistlerin hem de Hristiyan Siyonistlerin etkilerinin göz önünde bulundurulması gerektiğini işaret ediyor.
Prof. Dr. Şener Aktürk, Koç Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesidir.
Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editoryal politikasını yansıtmayabilir.